Küçük kız henüz beş yaşındaydı.Ağabeylerinin ve ablasının sahip olduğu pek çok ayrıcalığa ve niteliğe henüz sahip değildi.Mesela onlar ,kitaplarını kendileri okuyabiliyorlar,istedikleri satırların altlarını istedikleri kalemle çizebiliyorlar,
ezberledikleri şiiri babalarına okumadan önce üzerinde tartışabiliyorlar,sayıları ve yazıları sadece okumakla kalmayıp aynılarını yazabiliyorlardı.Hatta annesi kendi kalemlerini açmaları için onlara izin bile veriyordu.Sanırım en imrendiği özellikleride buydu.
Oysa annesi ne zaman kendisini yorgun hissetmese o zaman ona kitap okuyabiliyor ,kitapları çizmesine asla izin verilmiyor ,sadece ismini yazabiliyor ama hiçbir şey okuyamıyor,babası kardeşlerinin yaptıklarıyla daha çok ilgileniyordu. Ayrıca ne zaman annesinden kalemtraşı kullanmak için izin istese hayır yanıtını alıyordu.Tehlikeli ve oyuncak değil diyordu annesi.Yaz tatili gelmişti.Kardeşlerinin okuldaki başarıları ,babası ve birçok aile büyüğü tarafından ,hem övgü dolu sözlerle hemde çeşitli hediyelerle ödüllendirilirken küçük kız sürekli aynı şeyi duyuyordu.Bu da büyüyünce aynı kardeşleri gibi olacak...Çok akıllı çok zeki maşallah..
Oysa küçük kız akıl zeka istemiyordu.Ne olduklarını ve ne işe yaradıklarını bile bilmiyordu.Tek istediği büyümekti.Sıcak bir yaz gecesiydi.Kardeşleri ,yaptıkları yaramazlıklarla anne ve babasını çok üzmüşler ve sonunda televizyon yasağı ile sabaha kadar oda hapsi cezasına layık görülmüşlerdi.Babasının iki kaşının ortasında oluşan çizgiye bakarak ,onun çok sinirli olduğunu hissetmişti.
Usulca yanaşıp ,en sevimli ifadesiyle babacığım ne okuyorsun ? dedi.
Babası bulmaca çözüyordu ve kaşları arasındaki çizgi sinirden değil ,düşünmekten oluşmuştu.Bulmacanın ne olduğunu öğrenmek istediğinde ,babası onu kucağına oturttu ve anlatmaya başladı.Yandaki soruların cevaplarını buluyorsun sonra bulduğun cevapları siyah kutucuklardan beyaz olanlarının içine sığdırmaya çalışıyorsun. Kolay gibi görünüyordu.Babası her sorunun cevabını bildiğine göre ,bulmacada zorlanacağı yer cevapları bu kutulara sığdırmak olacaktı.Bunu babasına söylediğinde onun yüzünde oluşan tebessüm,anlatmaya çalıştığı şey için küçük kızı umutlandırmıştı.Babacığım,ben ne zaman büyüyeceğim ? Ve ne zaman okula gideceğim ? diye sordu.Daha çok zaman var yanıtı onu gerçekten üzmüştü .
Sonu gelmez itirazların babasını ikna etmeyeceğini çok iyi bildiğinden farklı bir yol denemeyi tercih etti.Babacığım,şu beyaz kutuya yazdığın -engerek-var ya ,bu hangi sorunun cevabı ? dedikten sonra babasının gözlerinin içine baktı.Onu da tıpkı kardeşleri gibi takdir etmesini bekliyordu çünkü okuduğunu babasına göstermişti.Babası bir yılan türü dedi.Hemen fark edememişti ama küçük kızı orada yazılan kelimeyi hatasız okumuştu.Olabilir miydi ?Yoksa tesadüf müydü ?
Kısa bir testin ardından küçük kızın okuyabildiğini ancak henüz yazamadığını anladı ve tıpkı diğer çocuklarına yaptığı gibi ona da övgü dolu sözler söyleyip çok gururlandığını anlattı.
Küçük kız gurur nedir bilmiyordu ve babasını ağlattığına göre iyi bir şey mi kötü bir şey mi karar verememişti.Ertesi gün babası ve küçük kız mahallenin ilk okuluna gittiler.Babası okul müdürüne durumu anlattı.Okulun müdürü ,yaptığı testten sonra küçük kızın okula başlayabileceğini söylemişti.
Bu güzel haber küçük kızı çok sevindirmişti.Artık oda siyah önlük giyip beyaz yakalık takabilecek,hatta ablası gibi onunda başının üzerini kocaman beyaz bir kurdele süsleyecekti.
Okulun ilk günü gelmişti.Heyecan doruktaydı.Onu sınıfına getiren annesiydi.Öğretmen boyunun diğer çocuklardan kısa olması nedeniyle onun en ön sıraya oturması gerektiğini söylemişti.Etrafındaki çocukların hemen hepsi annelerinin gitmemesi için ağlayıp bağrışırken ,küçük kız annesinin bir an önce gitmesini istiyor ve onu uzaklaştırmaya çalışıyordu.Okulun ilk gününün bile kardeşlerinin sıradan bir okul gününden farklı olmasını istemiyor gibiydi.Sınıftaki çocuklar içinde beden olarak küçük olduğunu biliyor ama yinede kendini oldukça büyük hissediyordu.Diğer çocuklar gibi ağlamıyordu ve tıpkı ablası gibi başının üzerinde kocaman beyaz bir kurdele taşıyordu.Nihayet öğretmenin veliler dışarı çıksın uyarısı ile annesi gitmişti.Oda öğretmenini ,sıra ve sınıf arkadaşlarını inceleme fırsatı bulmuştu.Pek çoğunun ağlamaktan gözleri şişmişti.Yanında oturan çocuk da tıpkı onun gibi kısa boyluydu.Sen de mi beş yaşındasın ? diye sordu yandakine .Hayır yedi cevabı oldukça sinirli gelmişti.Sıra arkadaşı güzel pembe çantasından defterini ve kalemliğini çıkartarak sıranın üzerine tıpkı öğretmenin tarif ettiği gibi yerleştirdi.
Küçük kız arkadaşının neler yaptığını dikkatlice inceledikten sonra ,hiç kimsenin yardımı olmadan ağabeyinden kalma siyah çantasını yerden aldı.İçindeki kalemliği ve defterini çıkararak tıpkı arkadaşı gibi sıranın üzerine yerleştirdi.
Öğretmen henüz açılmamış olan kurşun kalemleri açmalarını söylediğinde içini bir korku sardı.O güne kadar hiç kalemtraş kullanmasına izin verilmemişti. Yapacağı şeyin doğru olup olmadığını düşünecek zamanı bile yoktu.Öğretmenine doğru yapıp yapmadığını sordu dene göreceksin dedi öğretmeni.Kalemi çevirmeye başladığında parlak metal kısmın üzerinde kaleme ait parçalar belirmişti.
Çok eğlenceliydi.Kalem gitgide küçülüyordu.Buna son vermek için kalemi kalemtraşın içinden çıkardı.Gördüğü şey onu gerçekten şaşırtmıştı.Artık kalemin ucunda yazabileceği sivri bir kısım oluşmuştu.Çok heyecan vericiydi.
Defterinin ilk sayfasını açtı nasıl yazıldığını tek şey olan ismini kocaman harflerle yazdı.Kalemtraşı kullanırken çıkan kalem parçalarını annesine göstermek için dikkatlice kalemliğine yerleştirdi.Artık annesi de kalemtraş kullanabildiği için onunla gurur duyacak ve tıpkı babası gibi ağlayacaktı.
ZEHRA BÜTÜN