Friday, April 28, 2006
Aylaklığa övgü:)
Bertrand Russell Aylaklığa övgü adlı kitabına ilginç bir fıkrayla başlar.
Tembel tembel oturan üç dilenciye adamın bir seslenir: Hey içinizden en tembel olan kimse yanıma gelsin ona para vereceğim.Dilenciler birbiriyle yarışırcasına adamın yanına gelirler.Dilencilerden bir tanesi konuşanın yüzüne bakmadığı gibi yerinden bile kalkmaz.Adamda gider, En tembel senmişsin der ve parayı ona verir.
Bu bilgiyi size vermek zorundayım.Çünkü konumuz Post-it.Çocukların deyimiyle sarı it postu, yapışkanlı bellek kağıdı yada belleğimizi teslim ettiğimiz kağıt parçacıkları.
Eskiden iş yerlerindeki masalarda,küçük kare tahtaların üzerine tersine çakılmış uzun çiviler olur ve sivri uçları hep yukarı doğru dururmuş.Amaç o gün içerisinde takoz kağıtlara alınan notları bu çivilere takmakmış.Takoz kağıtlar kare biçiminde kesilmiş kağıt tomarlarıymış ya bir tahta kutuda ,ya da bir kağıt kutu içerisinde sıralarını beklerlermiş. Genellikle atık kağıtlardan yapılan bu yapışkansız notluklar ,cinsleri ve renkleriyle bir kağıt kartonu gibiymişler.Her zaman masanızın üzerinde hazır,yazacağınız notları beklermişler.Örneğin telefon numaraları,adresler ,isimler gibi.Sonrada uçup gitmesinler diye ,işte o hep çivili tahtaya takılırlarmış.Sanırım bu buluş insanların yaşamında oldukça uzun bir süre varlığını sürdürmüş. Hem de basit biçimiyle çeşitlenerek, desenlilerden ,sakarları korumak için kafası şapkalı çivilere kadar.Hepsinde amaç tekmiş;Bellekte taşınamayan,unutulan küçük bilgileri bir yerlere not etmek daha sonra da fihristlere yada kendileri ile uygun defterlere ,dosyalara onları aktarmak.Ama hiç te öyle olmaz; Notlar bir yerde birikir,unutulur,zaman aşımına uğrar ,eskir atılır.Bazen üstüne yenileri gelir.Kişinin hiç bir zaman sistemli bir biçimde çalışmasına katkısı olmaz,genelliklede kaybolur bu notlar.
Derken bir gün üreticiler suçu yapışkansız kağıtlarda bulmuş.İşte tam o anda,yani 1970 yılında ,3M şirketi hızır gibi yetişmiş belleğin yardımına ve post-it i yaratmış.Kısaca post-it'in şöyle bir öyküsü var:Sözüm ona Arthur Fry ,Minnesota Mining and Manufactoring yani 3M şirketinin bir çalışanı ,Silver Spencerda yine aynı şirkette aynı alanda çalışan başka bir eleman.Arthur ayrıca işinin dışında bir müzik korosunda da görevli.İşte bu koroda prova sırasında sayfaları çevirirken oldukça güçlük çekiyor.Arkadaşı Silver Spencerin buluşu ,onun yardımına yetişiyor ve bu yapışkanlı kağıtların doğmasına neden oluyor.İlk üretildiğinde pek ilgi görmeyen bu kağıtlar daha sonra bir haberleşme aracı ve ek bellek işlevi yüklenerek insanların yaşamına giriyor.Adı da göstermek ilan etmek belli etmek anlamına gelen ingilizce post sözcüğünden geliyor.
Post-it öylesine giriyor ki insanların yaşamına,insanlar o günden sonra belleklerini bir not defteri gibi kullanmaktan vazgeçip evde mutfakta işyerinde banyo aynalarına post- itler yapıştırarak bir dış bellek yaratıyorlar.Yanından geçenin rüzgarından uçan giden bir dış bellek ;öyle ki ,ya kendi kendilerine bulundukları yerden düşüp çöpe karışıyorlar yada toplu halde imha oluyorlar.Çok az kişi bunları bir akşam sonunda gereken yerlerine taşıyıp bilgilerini güncelleştiriyor.Çünkü bu da farklı bir çaba disiplin gerektiriyor.Ama burada en büyük mutluluk belleklerin oluyor.Kağıtların işlevsizliği onları ilgilendirmiyor ve onlar gereksiz pek çok bilgiyi taşımayarak kapasitelerini atıl bırakıyorlar.
Birde hand writing capture paper to pc denilen sanal post-it aleti var.Asıl adı pc notes taker olan bu alet bir elektronik kalem ve üzerinde yine kare kağıtlar bulunan küçük tabladan oluşan bir post-it.Bir kabloyla bilgisayarınıza bağlanıyor.Elektronik kalemi ile notlar yazıyorsunuz.O ,bunları otomatik bir işletimle anında bilgisayarınıza açılmış not kutusuna aktarıyor.Kağıda isterseniz resim yapın, ister yazı yazın,isterseniz gelişi güzel çiziktirin,hepsini tek tek kutulara koyup ekranınıza getiriyor.Sizde dilediğiniz zaman aralarında geziniyor içlerinden istediğinizi bırakıyor,istemediğinizi bir dokunuşta silip atıyorsunuz.
Ama ne varki ister eski yöntemle olsun ister yeni yöntemle yine de beynimiz belleğimizin gereksiz bilgilerle dolmasını ve onu bir not defteri gibi kullanmamızı istemiyor. Ne yazık ki ezberci eğitimle yetişmiş bizler işte bu yüzden ek bellek dediğimiz bu post-it yöntemini hiç bir ortamda beceremiyoruz.Onun kendini sanal ortama taşıması bile bizi değiştirmiyor.
Beni sorarsanız post-itler benim hayatıma bir düzensizlik getirdi.Ya onları kaybettim,ya da aldığım notu neden ve kimden aldığımı unuttum.Bu yüzden ben kendimin bellek hamallığı yolunu seçtim.
Subscribe to:
Posts (Atom)